saçköpüğüsaçımımahvetti

Dün mutluluklan aldığım saç köpüğüyle bugün deneme yapayım dedim. Saçlarıma önem vermem pek ama dalgalı dalgalı *hucukhucuk* olsunlar istiyom çok. İnternette sırf saç uzatmanın kolay yollarını bulmak için bir kadın sitesine üye olduydum. Yine girdim ordan en çok şıvartskofun taft diye bi markasını önerdiler bukleler için. *hınaa. cidden böyle sitelerde iş var* dedim ve gittim, tişop adında kozmetik ürünlerden tut her şeye satan bir yere. İşte önemli kısma geliyoruz. Oraya ablamla her gittiğimde kazık gibin dikilir işini bitirmesini beklerdim. ama bu sefer satış elemanı ablayla kendim konuşmalıydım. Yanına gidince başka bir satış elemanı abla daha geldi ve koyu bir muhabbete girdiler. Kazık gibin dikilmekten başka çarem yoktu yine.

Bişeyler geveledim ben ablaya. Anca fark etti beni. Sonra köpüğü elime tutuşturdu, kasaya yollandım.

Ertesi günü yıkandım, paklandım. Sıra saçıma gelince annemin zamanında aldığı, zilyon para döktüğü saç kremini sürdüm yine. (aklım almıyor niye aldıysa o şeyi. ) Banyodan sonra da sevgili taftı elime sıktım saçıma boca ettim. Vigo denen saç kurutma makinesi kafasıylan pekişireyim derken saçım çalı gibin oldu. Kabarık bir kafaylan evde geziyom şindi. Annem kuş yuvası diye dalga geçmekte.

Ha bir de annemlen saçımın içinde kuş aradık ama bulamadık.

Not: sonuç göremedikçe daha fazla sürdüm, her sürüşümde daha da kabardı.

Esen kalın :*

peksi-piksi-pesternomi!

Bu akşam televizyonda Harry Potter ve Sırlar Odası var idi. Özlemişim, dediğime bakarsak en son bir ay olmamıştır izleyeli. Evet, bir Harry Potter izleyen ve okuyanıyım. Ve oynayanını da unutmamak lazım ^^ oyunları bir harika <3

Asıl değinmek istediğim beni Harry Potterdan az da olsa uzaklara atan bir şey: Anime. Hah işte burdan da bağlayayım geliyoruz yavaş yavaş konuya. Animeleri çok severiz, izleriz (her ne kadar yeni bir izler olsam ide) Bir deee... Animelerdeki karakterler olmaya çalışırız. Kıyafetlerini giyeriz, tokalarını takarız, duruşunu taklit ederiz derken bişey yapmış oluruz. Bu da "Cosplay" dir.

Kulağa şirin gelen Cosplay öyle korkunç şeylere dönüşebiliyor ki benim akılcığım almamakta. Misal bir örnek vereyim. Şimdi benim sevdiceğim Renji (Bleach)'nin ve Ichigo(Bleach)'nun cosplaylerini yapmışlar ki görünce gözlerim doldu açıkçası.

Abarai Renji (üst)ve Kurosaki Ichigo (alt)


Aşağıdaki yorumda ve yukarıdaki resimlerde cinsiyet ve renk ayrımı yoktur. Sadece serzeniş vardır.
Ne diyeyim bayan abarai ve koyu tenli ichigo.


Tabii iyi cosplayler de var. Ben hep Bleach'ten örnek veriyorum. Kendi bildiğim karakterler olsun diyorum. Ama gugıla cosplay yazınca da harika şeyler çıkabiliyor karşınıza hani. Ha iyi cosplayler demişken.

Yasutora Sado(üst) ve Kusajishi Yachiru(alt)



Sado azcıkın imo gibi dursa da öyle değil. Utangaç çocuk. Yachiru bebeğim zaten.

Şimdilik bu kadar diyelim mi? Esen kalın :*

Yavuz Çetin.

İlk yazıma; dahası doğru düzgün olan ilk yazıma, doğru düzgün bi' adamı yazayım dedim. İyi de ettim. Hayatından birkaç kuple bildiğim sevgili Yavuz Çetin.

Image Hosted by ImageShack.us

Hilmi Yavuz Çetin, bence Türkiye'nin en iyi gitaristi. Ve çoğu kişinin de böyle düşündüğüne yüzde yüz eminim efenim. Maalesef kendisini çok erken kaybetmiş olduğumuz bir gerçek. Ama güzel şeylerin çoğu hemencecik bitmez mi zaten? Kendisi, güzel enstürmanlarımız olan cura ve bağlama ile müziğe atıldı. Ölümünden önce, beş sene kadar MFÖ'nün gitaristliğini üstlendi. Ve geçen gün 98 Parkorman MFÖ konser kayıtlarını bulup, dinledim. Anlıyorsunuz gitarın farkını, sololardaki şahlanmaları. Birsürü grupta yer aldı kendisi ve birçok sanatçıyla çalıştı. Son olarak Blue Blues Band'de yer aldı.

92 yılında Didem Mandabaş ile evlendi ve bir oğlu oldu: Yavuzcan. 96 yılında eşi Didem'le boşandılar. Biz 15 Ağustos 2001 akşam saatlerinde Yavuz Çetin'i kaybettik. Zaten ağır depresyon teşhisi konulan adam, gece gündüz çalışıyordu. Gitmeden önce çıkarmayı düşündüğü albümdeki şarkıları da adeta "Ben gidiyorum." demekte zaten. (bkz: Yaşamak İstemem, Kurtar beni) İki albümü vardı; biri "İlk" diğeriyse "Satılık". Köşe bucak arayıp "İlk" i bulamamak beni üzüyor tabii. Her neyse Yavuz Abimiz, dertlerine devayı Boğaz Köprüsü'nde bulmuştur.

Şimdilerde Blues'u yeni keşfeden gençler (bkz: hamboga da bunlardan biridir) ve eskiler; "Yavuz'suz Blues olmaz" derler. Ha bir de oğluyla iletişime geçmeye çalışmayın. Zira, kendisi pek umursamıyor bizleri.


İşte beledir Yavuz Çetin. Elimden geldiğince ciddi ve güzel yazmaya çalıştım. Esen Kalın.

se le me. ne be re?

Hani ben de geleyim de tam olsun dediydimdi. Aslında benim fikrim de değildi. Hani madem 'canım sıkılıyo' diyorsun, aç kendine bi bilok, dök içini rahatla dediler. Dediler, onlar dediler.
Gel gelelim ki bana...
Okuyorum, 15 yaşındayım (kekeke çok geeenç, selam). Zamanla tanıtacağım zaten kendimi. Diyeceğim ki size bu böyle de şu şöyle. Ben şunu severim, bunu sevmem. Misal bir örnek; vişneyi çok severim, üzümü sevmem. Üzümün suyunu severim. Vivienne giyen gerçek insanları sevmem, Vivienne giyen anime karakterlerini severim. Ki ben de Vivienne bi kolyem olsun isterim. (Yakala Vivienne.) Demek ki kendimi sevmem.
Ne diyim, şimdilik bu kadar diyim. Oldu o zaman. Esen kalın.